As if it never happened.
Hızlı tüketim çağındayız. Anlatır dururlar ya "Ah eski zamanlarda böyle miydi?!" diye sitem ederek.
Eski zamanları bilemesek de,
Şu an her şeyin nasıl olduğunu, nasıl da çabucak başlayıp bittiğini biliyoruz.
Hepimiz.
Hızlı tüketim çağındayız. O yoğun hayatlarımızda maddeselden soyuta ne bulursak hemen tüketip bitiriyoruz.
Her şey o kadar çabuk oluyor ki,
korkumuzdan belki de bir şeyi geçip giderken yakalama ve hemencecik sindirme niyetimiz.
Maddeseli bırakın.
Gerçekten, bırakın bir kenara.
Artık biz duyguları da hızlı tüketir olmuşuz.
Bir gün var, ertesi gün yok.
Bir gün tüm yoğunluğuyla yaşanırken
ertesi gün "sanki hiç olmamış".
Hiçbir şey yaşanmamış, hiçbir şey hissedilmemiş.
Neden hissedilsin ki?
Bir gündü onun ömrü, şanslıysak belki bir hafta.
Güldük, eğlendik.
E yeter işte?
yetmez mi?
Yetmiyormuş.
Biz önümüze geleni en kısa sürede silip süpürdükçe
ne kendimizi doyurabiliyormuşuz ne de tatmin oluyormuşuz.
Biz önümüze geleni silip süpürmeye başladığımızda
tam ortasında vücudumuzun,
biraz sol tarafında ya da
bir kara delik oluşuyormuş.
Ve her defasında,
Hisleri, mutluluğu, acıyı sömürdüğümüz her defasında hayatın
O kara delik durmaksızın büyüyormuş.
Biz soluklanmaz isek
O da soluğumuzu kesene kadar durmuyormuş.
Yetmiyormuş işte.
Aşkı bile yaşayamaz hale geldiğimizde
Anlık duygular o boşluğu doldurmaya yetmiyormuş.
Kahkahalar gelip geçiyor,
gülümsemeler sahicilerini taklit ediyor,
arkadaşlıklar var olmuş gibi davranıyor,
ilişkiler doğru olduklarını savunuyormuş.
Ve bunların hiçbiri,
yüzümüzü yalancıktan güldürse de
bunların hiçbiri
gerçeğin yokluğunu,
gerçeğin boşluğunu dolduramıyor,
unutturamıyorlarmış.
***
Ha biri de çıkıp demiyor ki,
Biz ölmüşüz,
biz bitmişiz de ağlayanımız yok be arkadaş.
Comments
Post a Comment