How to Learn to be Patient
Bazen çok acele ediyoruz.
Sabır nedir unutuyoruz,
duymuyoruz, görmüyoruz.
Diğerleri geçip giderken,
arkada kalma korkusuyla atamayacağımız kadar büyük adımları
atmaya çalışıyoruz,
büyük bir kararlılık ve gözükaralıkla.
Bireyselliği unutup
"hepsi" olanın içine karışmaya çalışıyor,
onların yaptığının aynısını yapmayı,
onlarda olanın aynısına sahip olmayı istiyoruz.
Mümkünse onlardan daha evvel.
Zaman hepimiz için ayrı işliyor, unutuyoruz.
Genelgeçere kaptırıp kendimizi
istisnalara gözlerimizi kapıyoruz.
O öyleyse,
bizim ne eksiğimiz var?
Ne eksiğimiz olabilir ki?
Hırs sanıp onlara katılmak uğruna
saniyeleri, dakikaları unutuyor,
hepsinin yanından geçip gidiyoruz hızla.
Sonra pişman olduğumuzda
aynısını yaşamış bir insanın varlığını arayacağımızı bildiğimiz için
- belki de -
onların yaşadığını yaşamak gidiyor kolayımıza.
Tek başımıza atlatamayacağımız travmayı
başkasının omuzlarına yıkmak gidiyor kolayımıza.
Başka omuzda ağlamak,
başka tecrübelere dayanmak
kendimizi unutmak için yapıyoruz.
Böylesi gidiyor kolayımıza.
***
Kendimizden uzaklaşıyoruz,
kimse bilmiyor.
Kendimizi unutuyoruz,
kimse fark etmiyor.
Zaman geçiyor,
bizim bir ara yanından geçtiğimiz
kendimize
bakmak geliyor aklımıza.
Zaman geçmiş ya,
içinde kendimizi unuttuğumuz,
unutmak ne kelime,
kendimizi kaybettiğimiz.
İşte sonra geliyor aklımıza,
dönüp bakmak,
neredeyiz,
ne haldeyiz.
Bakıyoruz bakmasına da
göremiyoruz bir türlü
tanıdığımız, tanıyabileceğimiz
herhangi bir kişiyi göremiyoruz.
Unutmaktan öte
kaybettiğimiz yerine,
aynı kalıptan çıkmış
bir beden
bir de ruh görüyoruz
artık hissetmeyen.
***
Geduld ist der Schlüssel zur Freude.
Comments
Post a Comment