Posts

Showing posts from 2013

Here We Go -II-

Dünya böyleyken kendi ütopyamda değilsem birazı da senin olsun, olsun varsın. Delirmek dedikleri, aslında hiçbir şey, normali belki de. Bu düzende bir şey var en başından yanlış, bedenin buradaysa aklın burada olsun varsın. En iyisi kendi içinde kalmak belki ama onlar buna deli diyor, onlar böyle diyorsa normalim senin olsun birazı sende kalsın. Gerisi ondayken birazı senle geçsin. Yanlış yerdeyiz doğru zamanlarda şimdilik yanlış sen ol doğrusu elimin tersinde şimdilik yanlış yapalım olsun varsın.

Here We Go -I-

Şimdi başlıyoruz. Başladık. Ben bendim, en başından anla ben benim. Olmayacak, ben benim, sen benimle sen değilsin. Ben o değilim aklında olan ben değilim. Biliyorum ama öğretecek, yanlış belki zaten üç gün beş gün bir günü varsın senle geçsin ama geçen zaman asıl olan bir nefesi paylaştığın geri dönüşü yok. Üç gün beş gün bir ömürden değerli paylaşılınca bir nefeste birleştiğin aslolan o yok. Sen varsın sen sensin ben benim bu da böyle ama sende ben değilim. Olsun varsın, sürsün geçsin anlamlı değil artık o üç gün beş gün anlamsıza vereyim birkaçını olsun varsın. İşte başlıyoruz.

Mavi

İnsan mutluluktan ölemiyormuş. Ama hayatın ufak bir şakası içini öldürebiliyormuş. Belki seni de öldürür kim bilir? O geldi sanmıştın, belki de gelmişti. Şimdi de gitti. Rüzgar gibi Geldi ve gitti. Kalbini sıkıştırıyordu, şimdi seni nefessiz bıraktı ve gitti.

She's so _

I’m Ally a desperate -don't know what- living in a dream world calling herself a dream maker but never made a dream come true I can’t be that lucky I just can’t. _heavy.

To all on the road to new starts, naked.

To Hank      Marylou and      Joan and to all trying to get out of the grey zone The same end, the same road ends, never been ended and the starts those have never been started Pathetic. Pathetic. The ones kicked out of home they don't belong actually some dragged on an endless road with the ones they don't belong to Pathetic. Those who want time those who can't find at all those who don't notice a thing while the time turns into a dust Tag-alongs oh and the ones after the dust       It's Kafka high,       you feel like a bug. the ones who let them walk away  the ones who are let do so and those who want them out. Those who can't find even a little space believers in heart bleeding ones wrongs and rights goods and bads blacks and whites cheaters and cheatees second guys, leading ones I'm out. never been in anyway I'm out. not going to hurt this time Joan, Hank, Marylou. not go...

Moving on

Belki de zaman geride bırakma zamanıdır.                          *** Eşlik etsin diye, buyrun şarkınız.                          *** Ne zaman tutuluyor elle, ne de yaşanan. Biten, giden değil de kalan ki o bile zor, hiçbir şey senin değil. Kendini kandırıp, paylaşmam onu derken bile, ah, senin olmayanı sahiplenişin belki de geride bırakmak gerek. Karşılıklı oynanan oyun Büyüyememiş iki insanın çocukça oyunu. Kim kazanacak? Hırs belki. Oyun devam ettikçe herkes kaybediyor. Ama kim kazanacak? Yanlış soru sorulduğu sürece Oyunun ne bir sonu ne bir kazananı ne de kazancı olacak, elden gidenlerden başka. Bitti. Sen de bittin, ben de bittim. Biz de bittik, daha başından olamamışken hem de.

The Battle is to the Strong

"Camerado, I give you my hand! I give you my love more precious than money, I give you myself before preaching or law; Will you give me yourself? will you come travel with me? Shall we stick by each other as long as we live?"                                                -Walt Whitman- Bilmen gereken zamanda bilmediğinde başlıyor bütün hikaye. Özlediğindeyse bitiyor. Öyle bir hikaye işte bu. Her gördüğünde tekrar başlıyor ama her düşündüğünde önce kendi bitiyor, sonra seni bitiriyor. Öyle bir hikaye işte, gerisini siz düşünün. Bir insan neden ikincisini arar yanında yaptığı her şeyde, baktığı her köşede duyduğu her sözde neden onu tamamlasın ister bir diğeri? Tek geldiğimiz dünyadan giderken başkasını kendimizle götüremiyoruz ne de olsa şöyle kolundan tutup benimle ol diyemiyoruz imkansız. Geldiğimiz gibi göç...

Wrong Concept

Hayat demişler buna ama her gün bir kez daha öldürüyor.  Hak etmiyor. Hak etmiyor. İnsan olmak nefes almak için bile herhangi birine ihtiyaç duymak, insan olmak acizlik. Hak etmiyor.

Kolay da Değil

Diz kapaklarını özledim. Bir kere. Bu kadar yakındayken, avucunun içi gibi bir kere. Deve neydi ki ne olacak hendeği görsün de bir, görmedi değil ama bakmıyor. Bir kere hissetmek bir kez sadece gözler falan yalan diz kapakları sadece bir kerecik hatırlayabilsen.                      -meyve yasaksa zaten meyve yasaksa tatlı bir kere tadına alış bir kenara atmasını bilmek zor değil Küstah. Aptallık sormuş ya nasıl kutlayacağını bırak onu demiş sonrası benden. Sözünü tuttu tutmasına da bir kabusun sözüymüş verdiği başta söyledi inanmadın kutlayacaksın sandın. Buyur kutla şimdi mumun ışık vermezken aydınlık geceni kutla. Kendin ettin bulamadın. Diz kapakları Tek istediğim buydu oysa ki. Varsın, sonunu başkası tamamlasın. Zor değil.

Hide and Seek

Bir şeyi bulmak için önce kaybetmek gerek.         Birbirimizin kafasının içine girebilme şansımız olsaydı eğer Pişman olurduk yanlış kelimeyi kullandığımız için En büyük yanlışlık Buna şans demek. Kendi kafamızın içine girebiliyoruz belki Ama bazı beyinler var ki düşünen Talihten nefret ettiriyor. En büyük korkumuz, En büyük korkumuz saniyeler sayıyor Sadece gerçekleşebilmek için Olursa şanslı görecek kendini Ama bilmiyor ki Kendi kafamdan korktuğum kadar Hiçbir şeyden korkamadım. Düşünen beyin Fazlası özellikle Dehşete düşürüyor istemese de En büyük korkum Kendi beynimle yüzleşmek Onu dinlemek iken Nereye gidersem gideyim Bundan kaçamayacağımı bilmek Hangi ben hangi yerde Hangi ben hangi fikirde En büyük korkum Çatışmak Onla bunla değil de Hayata her saniye çetrefil getiren Bilse de bilmese de Kendi kafamın içinde. En büyük korkum En yakınımdayken Delirmeyi çözüm olarak görüyor Kendini yok edebilmek için. En büyük korkum D...

Future passes.

Büyük insanların büyük hayalleri olur. Bize hep böyle öğrettiler, büyük insansınız siz dediler, büyük düşünün. Azla yetinmek suçmuş misali, hep daha fazlasını isteyin dediler, en iyisi siz olun dediler, diğerleri ne yaparsa yapsın başı siz çekin dediler. Büyük hayaller kurduk biz de, büyük insanlar olacağımızın hayallerini kurduk. Büyük insan olamadan büyük hayaller kurunca ufak bir darbede yıktılar hepsini, biz yıldık, biz bitirdik, biz umudumuzu yitirdik. Pes etmek yakışmaz dediler, büyük insan pes etmez. Kalkıp devam et dediler, hep devam ettik, hep başardık. Onlar başardık sandılar, bize yetmeyeni, başarısızlıklarımızı başarı sandılar, kendileriyle gururlandılar gizlice. Bizse büyük insanların büyük hayallerini omuzlarımıza yüklemiş büyük yerlere doğru yola çıkmışken onların başarılarını kendi başarısızlıklarımız saydık, bir daha yıldık. Yılmaktan yılmadık hiç ama, yorgun düşmek yormadı bizi, pes etmeyi bırakm...

Failed again

Çok yanlış yaptın değil mi? çok şeyden pişman oldun, çok kişiyi üzdün, çok "keşke" dedin. Peki bu son dedin mi hiç? Daha kötüsünü yapmam dedin mi, hem daha kötüsü mü var bunun, bundan kötü ne yapabilirim ki dedin mi? Çünkü dediğin an, Daha kötü ne yapabilirim dediğin an hayat seni denemek için, ya da dediğin lafı sana yedirmek için daha kötüsünü yapman için yani kucak dolusu fırsatla geliyormuş sana, kucak dolusu yeni ihtimallerle seke seke kocaman bir gülümsemeyle, ne yapacağını şimdiden biliyorum der gibi, o küstah gülümsemesiyle. Sen sinirlenmeye çalıştıkça o ihtimal daha da çekici o ihtimal daha da dayanılmaz daha fazla önemser oluyor, daha da kalıcı olmak için hazırlamaya başlıyormuş yerini hayatında. Sen uzaklaşmayı denedikçe o ihtimal daha sık karşına çıkmanın yollarını buluyor daha tatlı konuşuyor, daha çok çalıyormuş kalbini. Sen kendinden utanırken o ihtimal kendini öyle bir görünüme sokuyormuş ki hayatına bir kere gelirim der gib...

Shameless

Hayatı detaylara gizlemişler. Kimse görmesin Kimse bilmesin diye, Düşünüp düşünüp Kimse bulmasın diye. Bazen şans eseri Detaya bakanla Görenin farkında anlaşılsın diye Bir çocuğun oyuncağında Oyuncağını kaybeden çocuğun abla diyen sesinde Dudağını büküşünde Annesinin siteminde Bizlerin çaresizliğinde anlaşılsın diye Ufacık yerlere sokuşturmuşlar hayatı. Biz hakkında yazarken çizerken düşünürken Hayatı yerlere göklere sığdıramaz abartırken Ufacık bir noktanın içine saklamışlar onu Fark ettiğimizde olduğumuz yerden Yükseklere bakmış olduğumuz anlardan Oturduğumuz yepyeni koltuktan Aldığımız hizmetten Yediğimiz tatlıdan utanalım diye Hayat o çocuğu karşımızdaki sandalyeye koymuş işte Dudağını büküp gözünü bize diksin diye Değersiz bir oyuncağın peşinde Bütün değerlerimizi sarssın diye. Ah değeri nasıl ölçeceğimizi bir bilebilseydik Hayata bu kadar değer biçmezdik.

How to Learn to be Patient

Bazen çok acele ediyoruz.               Sabır nedir unutuyoruz,                duymuyoruz, görmüyoruz. Diğerleri geçip giderken, arkada kalma korkusuyla atamayacağımız kadar büyük adımları                                       atmaya çalışıyoruz,                                 büyük bir kararlılık ve gözükaralıkla.             Bireyselliği unutup "hepsi" olanın içine karışmaya çalışıyor, onların yaptığının aynısını yapmayı, onlarda olanın aynısına sahip olmayı istiyoruz. Mümkünse onlardan daha evvel. Zaman hepimiz için ayrı işliyor, unutuyoruz. Genelgeçere kaptırıp kendimizi istisnalara gözlerimizi kapıyoruz. O öyleyse,     bizim ne eksiğimiz var?         ...

A different eye to use

Hayat, eninde sonunda bize hiç çaktırmadan yoluna giriyormuş. Değişik yöntemleri var kendisinin, kendine göre bir zamanlaması var. Planı, programı var. Eğer o senin zamanının geldiğini düşünmüyorsa istediğin kadar çabala. Yaramaz. Sonra bir gün tesadüfen yoluna giriverir, hiç beklemediğin anda. Aşk için böyle diyorlar bir de. Yok, o değil bak. Hepsi hayat işte, aşkı ayrı yere koymak ne diye? Çok özelmiş gibi. One of a kind diyorlar, yok, değil. Hayat konusunda ise, hayat,    kafasında planlı her şey, ne zaman istiyorsa o zaman olacak. Bu kadar basit. Ha, sana ne yapmak düşer o zaman? Şöyle diyeyim,                 Hep çırpınıyorsun ya, Onun yerine biraz bekle. Biraz da boyun eğmeyi öğren                dik durmayı bildiğin kadar.                Ayakları üzerinde durmak yorar insanı, birazcık pes et. Biraz bırak her şeyi, o sürük...

As if it never happened.

Hızlı tüketim çağındayız. Anlatır dururlar ya "Ah eski zamanlarda böyle miydi?!" diye sitem ederek. Eski zamanları bilemesek de, Şu an her şeyin nasıl olduğunu, nasıl da çabucak başlayıp bittiğini biliyoruz. Hepimiz. Hızlı tüketim çağındayız. O yoğun hayatlarımızda maddeselden soyuta ne bulursak hemen tüketip bitiriyoruz.  Her şey o kadar çabuk oluyor ki,  korkumuzdan belki de bir şeyi geçip giderken yakalama ve hemencecik sindirme niyetimiz. Maddeseli bırakın.  Gerçekten, bırakın bir kenara. Artık biz duyguları da hızlı tüketir olmuşuz. Bir gün var, ertesi gün yok. Bir gün tüm yoğunluğuyla yaşanırken ertesi gün "sanki hiç olmamış". Hiçbir şey yaşanmamış, hiçbir şey hissedilmemiş.  Neden hissedilsin ki? Bir gündü onun ömrü, şanslıysak belki bir hafta.  Güldük, eğlendik.  E yeter işte? yetmez mi? Yetmiyormuş. Biz önümüze geleni en kısa sürede silip süpürdükçe  ne kendimizi doyurabiliyormuşuz ne de tatmin oluy...

For a Close Friend

Modern zamanlar, Modern insan. Kendilerini karmaşaya kaptıran,     kaosa sürüklenen modern insanlar modern zamanda.    *** Küçükken en çok istediğimiz bir an önce büyümektir. Biraz akıllanmaya başlarız zamanla ama isteklerimiz değişmez. Özellikle biz 2 X'li insanlar için, tek dileğimiz kendi ayaklarımızın üzerinde durabilmektir. Kendi yaşamını kendine sağlayabilecek kadar güçlü olmak. Sizi bilmiyorum ama ben hep güçlü bir kadın olmak istedim. Hep kendimi ceket ve etekle iş toplantılarında, istediğim hayatı kendime sağlarken hayal ettim. Belki benim sonum bir laboratuvarda olacak ama yine güçlü olacağım. Ve en önemlisi kendi ayaklarım üzerinde duracağım.  *** Bazılarımız şimdiden başladı bile, Bazılarımız yolun başında, Bazılarımız olgunlaşmayı bekliyor. Ama yine de Er ya da geç      hepimiz katılıyoruz Onlara, modern insanlara Bu modern zamanda.  *** Kendimiz yaşıyor, Kendimiz düşünüyoruz. Bir çift ayağımız...

Kant'ı Üzmek İstemedim

Kararsız bir insan söz konusu, kendini şaşkınlığa teslim etmiş. İki zıt karar, Terazinin iki köşesinde Dengeyi ha buldular ha bulacaklar, Hangisinin işi daha zor bilinmez. Ortada bir dilemma, Ahlaki değil bu sefer. Belki bireysel ahlak, belki kendine saygı. Belki olmayan şey ise Ortadaki dilemma bir de kişi. Kişisel dilemma olmalı! Yanlış yapmanın korkusu, Atılan ürkek adımlarla uyumlu, Karışmaya çalışıyor bazen oluyor            ya da olmuyor. Çabaladı ya, yeter. Herkes ondan çabalamasını bekliyordu zaten. Beklenmedik olan ise Ürkek adımlardan bir tanesi Hem ürkek hem küçük olanlardan biri, Belki de en ürkeği, en küçüğü. Tüm uzaklıkları aşıyor, Zamansalı                  ya da mekansalı umursamadan. Beklenmeyeni yapıyor, içten içe beklendiğini bilerek. İşte insan dediğimiz hayvan hayatına böyle başlıyor. Birinci, ikinci Belki bilmem kaçıncı. İlkine ya da sonuncuya, Öyle ...

Pathetic

Ah, kendini mantığa teslim etmiş insan! Saklamaya çalışıyorsun, evet    ama beceremiyorsun. Ya hissetmenin ne demek olduğunu bilmiyorsun, ya da tekrar hissetmekten korkuyorsun. Ya hiç tanışmadın onunla, ya da gerekenden fazla yakınsın ona. Yanmak mı, üşümek mi? Neden bu kadar soğuksun anlaşıldı. Bakıp da görmeyen gözlerin, ketum suratın... Hepsi anlaşıldı şimdi. En acınacak halde olan da sensin biliyor musun? O sert duruşunun altında tek bir savunmanın olmadığını bilmek, ah! Gerçekten zor olmalı. İnsanları kırdığını, üzdüğünü zannederken, bir kalp daha kırdım diye hayıflanırken kendi durumundan bihaber. Acımasız olanın sen olduğunu sanıyorsun. İnsafsız olan sensin, soğuk olan, mesafeli olan sensin. Ah, kim senden fazla yanılabilir ki? Ya sütten ağzın yanmış ya da hiç tatmamışsın bile. Tadamamışsın belki de. Bir de gelip bu halinle mantıklı olduğunu sanıyorsun. Acımasız olduğunu. Kalpler kırdığını... Bu kadar yanılman, bu kadar güçlü sanman kendini....